Söz vermiştim kendime, bir daha asla çiçek toplamam diye. Çocukluk işte. Çok ama çok haylazdım biliyordun sende. Ne cesur, ne kadar da deliydim...

Büyükannemin koşuşturmaları yardıma muhtaç anları...
Herkez çıldırmış olmalıydı en azından bana öyle geliyordu.
Eğlen,eğlen doyasıya koş o geniş taş bahçe.Ne çok düşüp bir yerlerimi incittim, avazım çıktığı kadar ağlaması da cabası. 
Yorulmadım ki hiç.
Sarı köpek Tony, sarı Tekir kedi.
Meyve ağaçları, biberiye çalılıkları, o büyük defne ve incir ağacı.
Mutfak balkonuna uzanan kolları ne güzel kokardı incir ağacının.
Babamın, benim doğumumda benim adıma diktiği ağacım cüce.
Nerelerdesiniz?
Alabildiğine özgür, kimse yakalayamaz ki.
Güneş çekilmeye yakın bahçedeki yaşlı çam ağacının uzun gölgesinden  korkupta sakladığım o küçük bodrum katı.
Hâlâ orada mı?
İçi sanki define avcılarının keşfetmesi gereken gizli bir hazine sandığı.
Sonra...
Neden saklandığımı unutup bodrum katının keşfine doyamazdım. Orası benim için zaman yolculuğu tadındaydı. 
Bilinmezlik, macera, tatlı bir dokunuş hayal gücüme.Aman biri farketmesinde, bu bir sır.
Suya yazı yazmak gibi anlamak.
Şimdi geri dönüp baktığımda hayatı ilk ve son kez özgürce yaşadığım çocukluk yılları.
Hayata en gerçek baktığın an çocukluktur.
Sen olabildiğin an çoşkulu, engel tanımadan, sakınmadan en mutlu yer işte.
Deneyim,gereksiz konfor alanları oluşturup neşeli ayaklarını elinden alıverir senin.
Ondan sonra hep aynı ritüeller.
İşin sırrını çözdüysen sorun yok tabi.
Annem geliyor aklıma birden, bir çanta dolusu hikaye ile birlikte. Seç birini.
Sesler çalınıyor kulaklarıma.
An geliyor sevgi dolu bir ses,
An geliyor kızgın bir bağırış.
Mutfağın bahçeye açılan o kocaman penceresinin önünde açılan böreğin fırına atılmış hali ve çıkardığı mis kokusu ruhları okşarken...
Kabarmamış kekin sorumlusu ben olsamda asla bunu kabul etmeyişim.
Her şeyi oyuna dönüştürme  yeteneğim tıpkı şimdi olduğu gibi.
Kek kabarmadıysa dünyanın sonu değil ya..
Ne yapalım öyle yeriz. 
Birden Sezen Aksu çıka gelir evin en ücra köşesinden dalga dalga yayılmaya başlar.
Tüm odalara, küçük hole , bahçeye hatta tekir kediye bile nüfus eder. Salondaki şömineden gelen odun ve kozalakların çıtırdamaları,sıcacık demlenmiş çayın kokusu ve huzur.
Bir bakmışım büyükannem ve sen Bülent Ortaçgil'den birşeyler  mırıldanıyorsunuz. 
Bu Su Hiç Durmaz diyip diyip bana bakıp gülüyorsunuz.
Hiç üzerime alınmadım  doğrusu.
Gün batmadan, alışveriş bahanesiyle çıktığımız sahil turları, senin kırmızı vosvos'un, hiç bitmeyecek olan rock'nroll sevdan.
Büyükannemin her seferinde sürat  asması
Şaşırdık mı? Hayır...
Sen ne diyordun dönem çatışması aile  arasında olur seninle de yaşayacağız hiç merak etme.
Zaman kaldıysa kahve molası 
Sahilden toplanan çakıl taşları, deniz kabukları...
Ganimetsiz eve dönülmez ki...
Hadi biz kaçtık :)

D.T.LEO