İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ile yönetim kurulu üyeleri görevden alındı. Kararın ardından konuşan İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu, Baroya gidiyorum, görevimin başındayım. Türk hukuk tarihine sürülen bu kara lekeyle bizi görevden alabilirler ama son nefesimize dek çabalayacağız. Herkesin bir gün hukuka ihtiyacı olacaktır" dedi
İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesindeki dava, izleyicilerin fazla olması dolayısıyla İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi salonunda görüldü. Duruşmayı, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal, CHP Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez, TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, çok sayıda baro başkanı ve avukatın yanı sıra yurt dışından gelen gözlemciler de takip etti.
Duruşmaya, hakkındaki bir soruşturma nedeniyle tutuklu bulunan İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Fırat Epözdemir'in SEGBİS aracılığıyla katıldığı sırada, salondaki avukatlar "Savunma susmadı, susmayacak" sloganı attı. Duruşmada söz verilen cumhuriyet savcısı, davanın kabulüne karar verilmesini talep etti.
GÖREVLERİNE SON VERİLDİ
İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Özden Kaboğlu ve 10 kişilik Yönetim Kurulu üyelerinin değişmesi, yerlerine başkalarını seçilmesi talebiyle açılan davada karar verildi. Mahkeme, davanın kabulüne, başkan ve yönetiminin görevine son verilmesine ve yeniden seçim yapılmasına hükmetti.
KABOĞLU AÇIKLAMA YAPTI: 'YALNIZ DEĞİLİZ'
Kararın ardından İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu konuştu. Kaboğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Yalnız değiliz, yalnız değilsiniz. Bugün burada aslında sav savunma hüküm üçlüsünde, savın ve hükmün savunmaya saldırısının Türkiye Cumhuriyeti'nin birikimleri açısından neyi ifade ettiğine tanık olduk. Bu tanıklık bizim açımızdan belki şu anda olmaması gereken bir tanıklıktı. Biz İstanbul Barosu yönetimi olarak tam 4-5 ay önce 20 Ekim 2024 günü seçimler sonuçlanınca görevi devraldık ve hep bizim dilimizde 'hukuku etkili kılmak', 'hukukun ortak paydasında buluşmak' söylemi hakim oldu Herkes için her zaman her yerde hukuk dedik. Ve 5 aydır soluksuz bir biçimde bu yolda bu yönde emek harcadık, çalıştık. Ve 2'inci ayın sonunda bir gece İstanbul Başsavcılığı'nın İstanbul Barosu yönetimi hakkında bir bildiri yayınladığını öğrendik. İstanbul Başsavcılığı'nın İstanbul Barosu'nu terör propagandası yapmak ve dezenformasyon suçu işlemekle itham ettiği bir bildiri.
'SÜRECİ HUKUK ZEMİNİNE ÇEKMEYE ÇALIŞTIK'
Ve o bildiriden sonra bütün usulsüzlükler yasa dışı işlemler, hukuk dışı eylemler bizi bugüne getirdi. Biz İstanbul Başsavcılığı'nın bize yönelik olarak başlattığı bu operasyon karşısında hukuka saygımız gereği hep bu süreci hukuk zeminine çekmeye çalıştık. O yönde büyük çaba gösterdik, o açıdan hiçbir zaman biz yargıyı protesto etmedik. 7 Ocak'ta geldik beyanda bulunduk. Ama biz hukuka sarıldıkça onlar hukuka saldırmakta hızını alamadılar.
'HUKUK DEYİŞİMİZDEN SÜREKLİ RAHATSIZ OLDULAR'
Davaname adı altında hiçbir biçimde hukukumuzda uygulaması olmayan bir yolla bize karşı dava açtılar. Biz yine yılmadık, buna karşılık iki yol izledik. Bir, eğer bizi bu yolla yıldırmak istiyorsanız buyurun Genel Kurulumuzu yapıyoruz ve Genel Kurulumuzda eğer biz İstanbul Barosu'nu iyi yönetemiyorsak o zaman 20 Ekim günü bize oy vermeyen birlikte demokratik bir biçimde yarıştığımız grup var, gelsinler bizden hesap sorsunlar dedik. Tam tersine onların da bizi desteklemeleriyle olağanüstü genel kurul yaptık, her grup geldiler iradelerini ortaya koydular, 'seçimle gelen seçimle gider' dediler ve kesinlikle İstanbul Barosu yönetimini desteklediler. Ama buna karşın yine hukuka karşı eylem ve işlemler devam etti. Bizim hakkımızda medya yoluyla yalan ve yanlış bilgiler yayınladılar, devletin olanaklarını kullandılar. İstanbul Barosu Başkanlığı ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı eşit protokol sırasında yer aldığı halde biz hep hukuk dedik ama öbür taraf bizim hukuk deyişimizden sürekli rahatsız oldu.