Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri Umut Ersoy, Mayıs TV'de, Meltem Sakin'in programına katılarak sorularını yanıtladı.

ÖZEL SEKTÖR EMEKÇİLERİ İNSANDAN ÇOK EŞYA MUAMELESİ GÖRÜYOR

Ersoy, özel sektör emekçilerinin neden hayat pahalılığı oranında değil de daha düşük oranda artış alıyor isyanının yükseldiğini ifade ederek, bu isyanın çok haklı bir argüman olduğunu ortaya koydu. Meselenin sadece bu olmadığına dikkat çeken Ersoy, özel sektör emekçilerinin sayısız sorunlarından bahsederek asgari ücretin sadece bunun bir sembolü haline geldiğini kaydetti. İnsandan çok eşya muamelesi gördüklerini ekledi. Ersoy, insanca yaşayabilmek için belirlenen bir ücretin aslında standart bir ücret haline geldiğini ve özel sektörde çalışan hiç kimsenin bu asgari ücreti bile alamadığını söyledi.

Özel sektör çalışanlarının, haftada 40 saatten fazla ve cumartesi günleri dahi çalıştığını, bunun angarya çalıştırma olduğunu ifade eden Ersoy, ek mesailerin yatırılmadığını, ekstra saatlerin sosyal sigortalara da yatırılmadığını belirterek patronların ne isterlerse yapabilecekleri özel sektör emekçilerinin sesinin olmadığı bir durum olduğunu aktardı. Cuma günkü eylemin, isyanın özel sektör emekçilerinin çalışma koşullarıyla ilgili olduğunu söyledi. Kamu sendikalarının özel sektör çalışanları içim doğrudan bir eylem düzenlemelerini çok anlamlı ve değerli bulduğunu dile getirdi.

Ersoy, uzun zamandır özel sektör ve kamu emekçilerinin egemenler tarafından birbirine kırdırılmak istenen kesimler olduğunu ve bu kesimler bir araya geldiği zaman bu düzeni değiştirebilecek güce sahip olduklarını vurguladı. Bu kesimlerin yanına emeklilerin, küçük esnafın, mevcut ekonomik modelden zararlı çıkan kesimler olduğunu ekledi.

BİR SONRAKİ ADIM GENEL GREV OLMALI

Ersoy, özel sektörde sendikalaşmanın fiilen yasak olduğunu anlatarak, patronların kelamının Allah’ın sözü olarak kabul edildiğini, sendikaya üye olan çalışanını sendikaya üye olduğu için değil, işe gelmediği için işten çıkardığını söylediği örneklerin karşımıza çıktığını kaydetti. Patronların yalan söyleme, beyan değiştirme, istediği gibi işten durdurma özgürlüğüne sahip olduğunu, özel sektör emekçilerinin ise örgütlenebilme hakları olmadığını ifade eden Ersoy, bu yüzden sendikasız işçi çalıştırılmasının yasaklanması gerektiğinin altını çizdi. Cuma günkü eylemde “sendikasız işçi çalıştırılmasının yasaklanması” talebinin özel sektör emekçilerinin kendi sorunlarını, haklarını kendileri arayabilmeleri için gerekli örgütlenme mekanizmalarının kurulabilmesi için yükseltildiğini kaydetti. Ersoy, çok önemli bir eşiğin geçildiğini belirterek bir sonraki adımın kamu sendikaları tarafından yapılan sembolik bir genel grev olması gerektiğini söyledi.

ÖRGÜTLÜ GÜÇLERİNDEN DOLAYI KAMU EMEKÇİLERİNE YAPAMADIKLARINI ÖZEL SEKTÖR EMEKÇİLERİNE YAPTILAR

Asgari ücrete verilen yüzde 7 buçukluk artışın rastgele bir rakam olmadığını ifade eden Ersoy, kamu çalışanları için yasayla hayat pahalılığı ile belirlenen artış sistemini değiştirmek, konsolideyi kaldırmak istediklerini ve kamu çalışanlarıyla sendikaların gösterdiği direnişi hatırlattı. Bugün asgari ücrete uygulanan artışın konsolideyi kaldırdığınızda ortaya çıkan artış olduğuna dikkat çekti. Ersoy, örgütlü güçlerinden dolayı kamu emekçilerine yapamadıklarını özel sektör emekçilerine yaptıklarını ve esas hedefin de aslında özel sektör emekçileri olduğunu aktardı. Ersoy, kamu emekçileri asgari ücretliye reva görülen artışı kabul ederlerse yarın öbür gün aynı uygulamanın kendi başlarına da geleceğinden bahsetti.

Ersoy, Bağımsızlık Yolu Mali Sekreteri Münür Rahvancıoğlu’nun son 14 yılın asgari ücret artışlarını incelediği araştırmasından bahsederek, 2018 yılını milat kabul ettiklerini, asgari ücretin en düşük kamu maaşına eşitlenmesi ve iki ayda bir hayat pahalılığı oranında artış alması yönünde yasa çalışması yaptıklarını ve dönemin çalışma bakanına sunulan yıl olduğunu aktardı.

Ersoy, 2011 ve 2017 yılları arasında her yıl asgari ücret artışlarının hayat pahalılığı oranının altında kaldığına dikkat çekerek o dönemlerde asgari ücretin hayat pahalılığı üzerinden değil “yeterli olup olmadığı” üzerinden tartışıldığını söyledi. Kamu emekçilerinin sekiz yıl içinde on beş kez hayat pahalılığı alırken asgari ücretin yedi kere belirlendiğini ekledi. Kamu emekçileri ve asgari ücretliler arasında ücret ve hak ilişiğinin kurulmadığına değindi. Ersoy, 2018 yılından sonra kamu çalışanlarının 16, asgari ücretlinin 15 kere hayat pahalılığı ödeneği aldığını belirterek 2022 yılından itibaren kamunun aldığı hayat pahalılığı oranının asgari ücrete de yansıyan bir standarda oturmaya başladığını aktardı.

SOSYAL DEVLET, ÖZEL SEKTÖR EMEKÇİLERİNİN, KENDİ EMEKLERİYLE İLGİLİ SÖZ SAHİBİ OLABİLMELERİNDEN GEÇİYOR

Ersoy, Bağımsızlık Yolu’nun 2018 yılından beri programatik bir şekilde siyasetinin merkezine özel sektör emekçilerinin sorunlarını alarak ve somut öneriler ortaya koyarak 2022 yılında kamu maaşları ile asgari ücret arasında bir ilişki kurulmasını ve eşitlik kurulmasını sağladığını ifade etti. Konsolidasyon üstünden sermaye sınıfının bu duruma seyirci kalmadığını ve saldırıya geçtiğini ekledi. Özel sektörün kamunun aldığı kadar hayat pahalılığı oranında artış almasının kabul edildiğini fakat bunun yasal bir güvence altına alınmadığına, örgütlenilmediğine dikkat çeken Ersoy, yapılması gereken şeyin asgari ücretin en düşük kamu maaşına eşitlenmesi, iki ayda bir hayat pahalılığı ödeneği alması ve özel sektör emekçilerine sendikanın getirilmesi olduğunu kaydetti. Ersoy, sendikalaşmanın özel sektör çalışanın kendini insan hissetmesi ve asgari ücretin ne kadar olması gerektiğiyle ilgili kendi sözünü söyleyebilmesi açısından ne kadar önemli olduğuna değindi. Asgari ücret ile geçinenlerin kendi emeklerinin değerini belirleyemediğini ifade eden Ersoy, ülkedeki sorunları çözebilecek ve sosyal devleti getirebilecek noktanın, özel sektör emekçilerinin kendi emekleriyle ilgili söz sahibi olabilmelerinden geçtiğini, bunun yolunun da sendikasız işçi çalıştırılmanın yasaklanmasıyla olacağının altını çizdi.

Cuma günü yapılan eyleme çalışanların “ben bu eyleme katılırsam işimden olur muyum” düşüncesiyle katılmaya çekindiklerinden bahseden Ersoy, sendikanın ve sendikalaşmanın demokrasiyle, güvenceli çalışmayla ne kadar ilgili olduğuna değindi. Eylemlere katılımının artırılmasının korku duvarının aşılmasıyla olacağını ekledi. Tek bir eylem ile bir şeylerin değişmeyeceğini, sistematik bir mücadele gerektiğini ifade eden Ersoy, “sürekli, sistematik ve örgütlü bir güç ile bastırdığımız sürece istediğimizi alabiliriz” dedi. 20222 yılından itibaren “hayat pahalılığı ödeneği kadar” düşüncesinin oturmuş olmasını örnek olarak gösterdi.

CEZA VE HARÇLAR KİŞİNİN KENDİ GELİRİNE GÖRE HESAPLANARAK ASGARİ ÜCRET İLE OLAN İLİŞKİSİ TAMAMEN KOPARILMALI

Ersoy, asgari ücretin artması harçların artmasına sebebiyet verecek bir basınç oluşturduğunu ve bu basıncın asgari ücretin artmasının önünde bir engel oluşturduğunu aktardı. Ceza ve harçların asgari ücret üzerinden endekslenmemesi gerektiğini söyledi. Ersoy, ceza ve harçların kişinin kendi gelirine göre hesaplanması ve asgari ücret ile olan ilişkisinin tamamen koparılması gerektiğini kaydetti.

Vergilerin, kimden alındığına alınmadığına ve toplanan vergilerin nereye harcandığına bakmamız gerektiğini belirten Ersoy, hükümetin tercihin yüksek gelirden yüksek vergi toplamamak, düşük gelirden dolaylı yollardan vergi ve harçları toplayarak topladığı harçları yüksek gelire akıtmak olduğuna dikkat çekti.

Ersoy, devlet transferlerinin dağılımının toplam yüzde 41’inin, en zengin yüzde 20’ye gittiğini, en fakir yüzde 3’ün ise 3.80 aldığını kaydetti. Kamu maliyesinin ultra zenginlerden vergi almadığını belirtti. Hayatı ucuzlatmanın yüksek gelirliden vergi toplayarak ve toplanan vergileri eğitim, sağlık, ulaştırma gibi kamusal alanlara harcanmadan geçtiğine dikkat çeken Ersoy, harcamaları kısarak hayatın ucuzlatılabileceğini söyledi. Beslenme konusunda ise yapılması gereken modelin üretim, dağıtım ve satış kooperatifleri oluşturulması olduğunu ekledi. Ersoy, marketleri tek tek gezerek denetim yapılamayacağını, kendi kendine piyasanın denetlenmesi sağlayan PEYAK örneğini gösterdi. Kar amacı değil kamusal fayda güden geniş ölçekli kooperatifler kurulduğunda piyasanın dengeleneceğini belirtti.

SOSYAL HİZMETLERE AYRILMASI GEREKEN KAYNAK DİN İŞLERİ DAİRESİNE AKTARILIYOR

Ersoy, sosyal devlet mekanizmalarının on yıllardır bilinçli bir şekilde geriye götürüldüğünü ifade ederek, kırılgan kesimlerle ilgilenecek olan dairenin ise sosyal hizmetler dairesi olduğunu söyledi. Sosyal Hizmetler Dairesi’ne yıllardır personel istihdam edilmediğini, kaynak ayrılmadığını, dairenin hizmet verememesi için ne gerekiyorsa yaptıklarını belirten Ersoy, buraya aktarılması gereken kaynakların Din İşleri Dairesi’ne aktarıldığına dikkat çekti. Sosyal hizmetlerin vereceği her türlü hizmetin bir hak olduğunu ve devletin sorumluluğu olduğunun altını çizdi. Ersoy, kamusal hizmetlere kar zarar mantığı üstünden bakmamamız gerektiğini ifade ederek, bunun finanse etme yolunun ultra zenginlerden vergisi alınmasından geçtiğini söyledi. Ersoy, “bu ülkede bir ekonomik kriz yok, ekonomik kriz büyüme paylarının geriye gittiği yerde olur ama herkes karlarına kar katıyor. Bu ülkede paylaşım sorunu var” dedi.

KAMUSAL TOPLU TAŞIMA TALEBİNİ YÜKSELTMELİYİZ

Trafik mühendisliği biriminin her türlü olasılığı dikkate alarak, kaza olursa bu kazadan can kaybı olmadan nasıl kurtulacağını hesapladığını belirten Ersoy, “bizde ulaştırma bakanlığı ne yapıyor?” sorusunu yöneltti. Toplu taşıma gibi yapması gereken ne kadar sorumluluk varsa hiçbirini yapmadığını sürücüleri suçlayarak cezaları artırdığını söyledi. Ersoy, kuzey Kıbrıs’taki bireysel araba kullanımı üzerine kurulu ulaşım sisteminin de kazanın akaryakıt ithalatçıları, motorlu taşıt ithalatçıları, bankalar olduğunu aktardı. En güvenli ulaşım sisteminin bireylere bırakılmamış kamusal olarak düzenlenmiş ulaşımdan geçtiğini belirten Ersoy, toplu taşımanın önemine ve eksikliğine dikkat çekti. Trafik çilesinin sadece kazalardan ibaret olmadığına ekolojik olarak verdiği zararlardan da bahseden Ersoy, ulaşımda kamusal toplu taşıma talebini yükseltmemiz gerekiyor dedi.

TARIM VE HAYVANCILIĞI BİRBİRİNE ENTEGRE EDEN KOOPERATİFÇİLİĞE DAYALI BİR TARIM POLİTİKASINA GEÇMELİYİZ

Ersoy, asgari ücretin enflasyonu tetiklediğini iddia eden herhangi birinin ortaya bilimsel bir veri koyamadığına dikkat çekerek bu düşüncenin külliyen yalan olduğunu söyledi. Patronların asgari ücret arttığında bu argümanı fırsat bilerek spekülatif zamlar yaptığını aktardı. Enflasyonun ana sürükleyicisinin şirketlerin kar marjları olduğunu, yüksek kar marjlarının döngüsel bir enflasyon krizi yarattığını ekledi. Enerji maaliyetlerinin de enflasyona neden olduğuna değinen Ersoy, 8 haftada akaryakıta 8 kere zam yapılmasının enflasyonu etkilemesine kimsenin ses çıkarmadığına dikkat çekti. Ersoy, bir hizmetin ve ürünün fiyatın belirlenmesinde enerji fiyatlarının çok önemli olduğundan bahsederek asgari ücretteki artışın fiyat belirlemede az bir orana sahip olduğunu ifade etti.

Ersoy, tarım ve hayvancılığı birbirine entegre eden planlı ve kooperatifçiliğe dayalı bir tarım politikasına geçmemiz gerektiğini vurgulayarak enflasyonla mücadele etmenin üretimden geçtiğini ifade etti. Küçük üreticileri bir araya getirebilecek bir kooperatifleşmenin üretim ayağından doğrudan maaliyetleri aşağıya çekeceğinden bahsetti.