Kültürel bağlantılarımız, tecrübelerimiz, beklentilerimiz ve geçmişimiz mekanı kullanmamızı ve yapılandırmamızı doğrudan etkileyen bir faktör...

Mekânsal hacimler benliğimizi ve rutin davranışlarımızı farklı şekillerde etkiler ve strükte eder...


Sosyal ve kültürel tüm tecrübe deneyimlerimiz; hayatın kurallarını dönüştürerek yaşam biçimine yansıtmakta, duygu ve davranışlarımızı belirlemektedir.  Mimari fiziksel çevre, varlığımızı ve rutin davranışlarımızı farklı biçimlerde etkiler ve yönlendirir.

Sosyologlar; insanların, ses tonu, jest ve mimiklerini, hitap, kıyafet seçimi, damak tadı vb. tüm özelliklerinin, insanı yetiştiği fiziksel ve sosyal çevrenin bir parçası yaptığını, bir takım soyut sınırlar çizdiğinden bahseder. Buna mimari pencereden bakarsak aslında mekanın kimliği kullanıcının değerlerini ve hayat felsefesini ileten bir göstergedir.  Bu durum müzik, sinema, moda gibi sanat dallarında da geçerlidir.

Bir mekân, duvar, döşeme, mobilya, aydınlatma, aksesuar gibi tüm mimari bileşenlerin estetik  etkileriyle, onların tasarım ilkeleri; çizgi, renk, form ve dokunun  özelliklerinden etkilenerek bunların her birini yorumlamasıyla oluşur.

Kesinlikle mekânı bir iletişim biçimi olarak değerlendirebiliriz. Mekânsal dinamikler, hacimler; değerlerimizi ve yaşam biçimimizi olduğu kadar, hoşlandıklarımızı ve  sevmediklerimizide yansıtır.

İnsanlarla sosyal sirkülasyona girme, ya da yalnız kalma isteğimize, kısacası otokontrole bağlı olarak gösterilen yakınlık dereceleri, hep mekânın bize hissettirdiği kolaylıklardır.

Mekân insanları bütünleştirerek ya da çeşitli kurallar ve normlarla kategorize ederek populasyondaki yerimizi belirler ve statüsel ipuçlarıda verir. Mekânsal dinamikler aslında hayatın tüm sosyal akışının yansımasıdır...